BEDENİMİZİ; güzel çirkin, kaslı, estetik zayıf, şişman, uzun, kısa diye tanımlarız. Bununla birlikte bedenimiz yaşamak için gerekli olan fizyolojik işlerin yerine getirilmesini sağlayan aygıttır, yemek, içmek, nefes almak, sindirmek, boşaltmak, cinsellik gibi ihtiyaçlarımızı karşılar. Beden bazen de görsel ihtiyaçları karşılayan bir performans aracıdır, dans etmek, oyunculuk, sportif faaliyetler vb Bunun yanında da zihnimizin emirlerini yerine getiren bir emir kuludur adeta, kalk alışverişe git, kalk şunu yerine getir gibi . Bütün bunların dışında bedenimiz duygularımızın yuvasıdır, duyumları vardır, bedenin bilgeliği vardır bedenin bir aklı vardır, beden demek ben demektir, ben demek beden demektir. Bilinçaltı her şeyin depolandığı yerdir aslında, pek çok duygularımız bedenimizde arşivlenir bunun için biz bedenimize kinestetik kütüphanemiz diyoruz. Bu kütüphanenin içerisinde bütün duygularımız arşivlenmiştir, bütün geçmiş yaşamımız arşivlenmiştir. Hatta üst kuşaklardan getirdiğimiz kültürel miraslar arşivlenmiştir. Kuşaklar boyunca bize aktarılan ve de bizim yaşadıklarımız arşivlenmiştir. Bilinç bizim hatırlamak istemediğimiz birçok şeyi bedenimize kilitlemiştir adeta.
Salvador Dali bilinç altı psikanaliz ile ilgili resimler yapmıştır, bedenin her yerinden çekmeceler çıkar kimisi kapalıdır, kimisi açılmıştır ve kimisinin içinden bir şeyler fışkırmaktadır. İşte bunlar bilincimizin bedenimizde arşivlediği, tıkıştırdığı, hatta bazı çekmeceler iyice tıkıştırılmıştır ve giderek yer kalmaz kütüphanemizde, işte o zaman beden bize sinyaller vermeye başlıyor, beden bende yer kalmadı der, ve bedenimizdeki hastalıkların, ağrıların, fizyolojik tüm rahatsızlıkların nedeni bedenimizdeki bu doluluktur. Bu fark eden bilim insanları bedenin bilgeliğini okumak için yeni alanlar genişletmiştir bu alanlar sadece psikolojide psikolojik danışmanlıkta değil, tıp alanında da biyolojide de genetikte de gelişmiştir, bunlardan biri kinesyoloji ( hareket bilimi ) bedeni hareketlerini, bedenin kaslarını inceleyen insan hareketlerini mekanik ve anatomik ilkeleri inceleyen bir bilim dalıdır. Böylece duyguların bedende yarattığı tahribatı inceler ve hareketi analiz ederek bunu anlamaya çalışır. Bu nöro bilim alanında gelişmiş bir alandır. İnsan psikolojisi, fizyolojisi, sosyal hayatıyla da bir bütündür ve hepsi birbirini etkiler. Bedenimiz bizim bilinçaltı zihnimizdir yani ifade edemediğimiz duygularımız bedenimizde saklanır, vücutta muhafaza edilir, yüzeye çıkıp ifade edilmeye böylece tamamlanmaya, iyileşmeye ihtiyaç duyarlar. Bunlar üzerinde çalışmadan bizler iyileşemeyiz. Bu duyguları kabul edip sindirmemiz gerekir.
Psikonöroiminoloji; psiko; duygularımızın oluşturduğu sistem, nöro sinir sitemi, iminoloji de bedenin bağışıklık sistemidir. İşte tüm bunları inceleyerek insandaki kanser vb tüm hastalıkların, baş ağrısı vs hepsinin temelinde psikolojik sistemin sorunları yani bedenimiz içine hapsolmuş duygularımızın, ifade edilmemiş duygularımızın olduğunu savunuyor.
Vücudunuz hayır diyorsa, bedeninizdeki o kinestetik kütüphanenizi çok tıkıştırdığınızda vücut hayır der ve hasta olur, ben normal değilim benimle ilgilen der, fakat tıp doktorlarının yazdığı ilaçlar daha çok zihne hitap eder ancak psikloji, psikolojik danışmanlıkta ve terapide ki reçeteler ise nasıl yapılmalı, dönüşüm nasıl yaşanır, bedendeki değişim nasıl yaşanır, zihindeki değişim nasıl yaşanır bunlar üzerinde durur. O halde psikolojik zorlanmalar, olumsuz duyguların bütün hepsi bedenimizdeki fizyolojik hastalıklarla ilgilidir. Beden size alarm verir, hayır der, bedeninize kulak kabartmaz ve dinlemezsek iyileşemeyiz. İlaçlar semptomları ortadan kaldırsa da hastalıklar içten içe devam eder. Bedenimizle, zihnimizle yaşadığımız anların hepsi bilinçte bellekte kayıtlıdır ama duyguları bedende arşivlenir. Zihin bazen olayı hatırlar ancak o sırada ona eşlik eden duyguları hatırlamaz ama o duygular orada durmaktadır, o duygulara ulaşmaz isek, o duygular üzerinde çalışmazsak rahatsızlığını sürdürecektir.
Zihin kandırır, manipüle eder, sen bunu atlattın, sen güçlüsün, sen hayata devam et der, zihin bizi aldatır yalan söyler ve Aris Miller şöyle der “üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız” zihne kanıp üzerini örtsekde, hatırlamadığımızı sansakta bir gün bu örttüklerimizin altında kalırız. Eğer ki o duyguyu kabullenme özgürlüğümüz yoksa, o duygu vardır, dışa akamayan bir irin gibi bedenimizi ve ruhumuzu ele geçirir, içimize hapsettiğimiz her duygu aynı zamanda bizi hapseder.
Duyguların sürekli bastırılması kişiyi kronik stres altında bırakır ve vücudun biyokimyasal dengesini bozar, psikolojik dengesini, fizyolojik dengesini de bozar. Negatif duygular ifade edilmedikçe bastırıldıkça kişi giderek kendi özüne yabancılaşır ve bizim doğal ayarlarımızı, dengemizi, kapasitemizi bozar. Biz buna yani bedenin doğal yazılımı diyoruz.
Toplumsallaşma süreci içinde bize birçok rol yüklenir buna da sosyal yazılım diyoruz. Sosyal yazılım giderek o doğal yazılımı bastırır ve bizi doğal yazılımdan uzaklaştırır ve de bu durum bizim kendi bedenimiz üzerine odaklanmadığımız sürece o sosyal yazılım zihindedir, çocukluktan itibaren bize ne öğretilir, aman işte ağlanacak ne var, ağlama güçlü görün, kadınlar sakin olur, senden duygularından yararlanırlar ve biz güçlü olmak adına bu duyguları gereksiz diye tıkıştırırız, yok sayarız ama beden kayıt tutar.
BEDEN KAYDI TUTAR, bizim bütün o yok saydığımız yaşantılar, duygular beden kayıtlarında vardır arşivlerde o çekmecelerde vardır. Bedeni dinlemediğimizde konuşan kafalar oluruz, kafamızdaki o bize dikte edilen zihinsel, sosyal yazılımları düşünerek hareket etmeye, kendimiz beğendirmeye, bedenimizi de sadece görsel bir şey durumuna getirmeye, güzel beğenilen bir bedene sahip olmaya çalışırız ama gerçekten sağlıklı iyi bir bedene sahip olamayız. Kapitalist sistem bedenim tamamen görsel görünmesine yönlendirir.
Beden zihnin unuttuğu her şeyi hatırlar. Hayatı bedenlerimiz aracılığı ile deneyimleriz. Zihnimizin ve beynimizin söyleyemediği şeyleri aslında bedenimiz söyler. Dinlersek duyarız. Ama dinlemeyiz. Beden aynı zamanda duygularımızın hareket yoluyla da bir ifade aracıdır.
Benim üzerinde duracağım duygularımızdır, ne gibi duygularımız var her insanda doğal yazılımla gelen 8 temel duygu tanımlanır.
MUTLULUK; ÜZÜNTÜ; ÖFKE; ŞAŞIRMA; KORKU; TİKSİNME; UTANÇ; MERAK
Bu duygular bizim doğal yazılımımızda doğuştan vardır ama bazı insanlar bu duygulardan bazılarını yaşamıyor diye düşünürsünüz işte o duygular zihnin emriyle yaşanmıyordur, ör; bazı insanlar derki ben artık hiçbir şeye şaşırmıyorum, bir tarafın öldü demektir ya da ben hiçbir şeyden tiksinmem, ya da ben hep sakinim hiç öfke duymam gibi konuşanlar zihni ile konuşuyor, bedenini dinlemiyor, çünkü o bedeninde bunları tıkıştırmış yok saymış.
O halde psikolojik olarak da fizyolojik olarak da sağlıklılık nedir? Tüm bu duyguları deneyimlemek, fark etmek bizi zenginleştirir, daha sağlıklı yapar, temel duygular tüm insanlarda vardır ve yaşam boyu devam eder ama değişen şudur. Bizim bu duyguları hangi durumlarda gösterdiğimiz değişir mesela gençken öfkelendiğim bir şey şu anda öfkelenmeyebilirim ama şu anda başka şeylere öfkelenebilirim, öfke duygusu gene vardır ama bunu yönelttiğim kişiler, nesneler değişmiştir, ya da üzüntü, çocukken kaybettiğimiz bir şeye çok üzülmüşüzdür ama şimdi o şekilde bir şeyimiz kaybolduğunda, o şekilde üzülmeyiz ama başka şeylere üzülürüz. Bu duygular vardır ama gösterdiğimiz kişi, durum, olay ve nesneler farklılaşmıştır. Etki tepki bağlantısı değişmiştir sadece.
İşte istenmeyen ve bizi rahatsız ettiğini düşündüğümüz duygular bunlar özellikle öfke, korku, üzüntü, nefret gibi duyguları biz kabul etmek, hissetmek, anlamak ve serbest bırakmak istemezsek bedende depolanan bu duygular bir süre sonra ruhsal, bedensel ve zihinsel sağlığımızı da bozar ne yazık ki.
BASTIRDIĞIMIZ DUYGULARIMIZ BEDENİMİZDE NERELERDE TOPARLANIYOR?
Özellikle bel bölgemizde en çok depolanan duygu öfke duygusudur. Yaşadığımız bazı anlaşmazlık ve çatışmalarda bunları ele alıp çözümleyemiyorsak bu duygular bel bölgemizde toplanıyor.
Mide ve bağırsaklarımız özellikle korku duygusundan etkilenen bunun depolandığı yerdir. Çok korktuğumuzda ya da heyecan duyarak bir şeyden çok titrediğimizde mide ve karın bölgesinde kramplar kasılmalar olabilir, bağırsakların çalışması dengesi bozulur.
Kalp ve göğüs bölgemiz genelde çok üzüldüğümüzde, üzüntünün depolandığı bölgedir, çok üzüldüğümüzde kalpte bir sıkışma ve ağrılar hissederiz, Anadolu da ağıtlar yakılırken hep göğse vurulur, o duygular boşaltılmazsa o bölgede bir ağrı yada yumru olarak kalır.
Baş ağrısı daha çok kontrolcü kişilerde sinyal veriyor. Bu çok aşırı kontrolcü insanlarda baş ağrısı, migren ya da çenelerde başın arka kısmında ağrılar olur. Her şeyi kontrol etmek mümkün değildir, kontrol etmenin sonu yoktur, baş ağrısı olarak fizyolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkar
Boyun ve omuzlar üzerimize yüklendiğimiz sorumluluklardır yani üzerimize yerine getirebileceğimizden fazla sorumluluk alıyorsak, bunları yerine getiremiyorsak, başkalarının da sorumluluğunu alıyorsak bir süre sonra bu boyun ağrılar, omuz ağrıları çekeriz, bu gibi duygular buralarda ense boyun ve omuzlarda arşivlenmiştir.
Bazı durumlarda da hiçbir duygu hissetmediğimiz durumlar yaşarız, mesela bir travma da donup kalırız hareket edemeyiz, duyarsızlaşırız bu durumda duygular ile zihnin bağlantısı kopmuştur, zihin bir anda anlamlandıramaz, kopmuştur ama zihnin algılayamadığı bu durumun tüm duygularını beden yine depolar. Bedenin böyle bir aklı vardır.
Solunum güçlüğü ise genelde kaygı, aşırı kaygı altında olduğumuzda göğsümüz daralır, nefes güçlüğü çekeriz, o sırada kaygı bedenin normal fonksiyonunu da sekteye uğratır.
Ses ve boğaz bölgemiz kendini ifade etme güçlüğünde ortaya çıkan rahatsızlıkları bize gösterir. Mesela duygularımızı, isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı söyleyemediğimiz, konuşamadığımız, ifade etmeyi çok istediğimiz ama edemediğimiz durumlarda, yutkunuruz ve sesimiz çıkmaz konuşamayız ya da çatlak bize ait olamayan bir ses çıkar o sırada rahat ifade edememek bizim boğazımızı ses aygıtımızı etkilemiştir. İfade etme konusunda kendimizi yetersiz hissettiğimizde ses kısıklığını yaşarız.
Diğer bir problemde uykusuzluktur, danışanlar şöyle der bir şey düşünmüyorum aslında zihin düşünmese de beden artık sinyal veriyordur, gevşeyemiyordur ve uykuya dalamıyordur ve bedenin gerginliğini gidermek gerekiyordur.
Bu gibi durumlarda çözüm nedir? Devamı bir sonraki paylaşımda…..