DEPREM TRAVMASI VE İNSAN PSİKOLOJİSİ
Deprem Travmasının Yarattığı Psikolojik Sorunlarla Nasıl Baş Edeceğiz?
‘’Uyku da yarı ölüm halidir.’’ derler, uyuyorsunuz ve neye uyanacağınızı ya da ne ile uyanacağınızı ne yazık ki bilemiyorsunuz. Bizler 6 şubat sabahına merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 10 ilde çok büyük yıkımlara sebep olan 7,7 büyüklüğündeki bir deprem ile uyandık. O günden bu güne tam 72 saat geçti, bende sizler gibi hala şokta ve hala çok büyük yastayım, acıdayım. Medyadan devamlı süreci takip ediyorum ve bu süreci her şeyden önce uzman psikolojik danışman olarak daha metanetli yürütmek zorunda olduğumun farkındalığıyla, bilinci içerisindeyim çok hassas bir yürek ve de ruh olarak hepimiz gibi acım çok ama çok büyük. BAŞIMIZ SAĞ OLSUN TÜRKİYE’M. Tüm ölen canlarımıza Allah’ın rahmetini ve geride kalan tüm canlara da sonsuz sabırlar diliyorum.
Üç gündür tüm ülke insanlarımız hatta bir çok yabancı ülke insanları herkes kendi kabı ölçüsünde maddi ve de manevi bir şeyler yapmak için çırpınıyor. İnsan olarak bir kez daha çaresizliğimiz, acizliğimiz ve de en önemlisi nerede ne hatalar yaptığımızın utancı ile yüzleşmiş bulunuyoruz. Elbette ki konuşulacak çok şey var ama bunlar buranın ve de bu yazının konusu asla değil. Bildiğim ve üzerine basarak söylemek istediğim tek şey DEPREM tıpkı Japonya gibi bizim coğrafyamızın, ülkemizin de bir gerçeği, yaşamımızın ve dünyanın döngüsünün bir parçasıdır. Deprem, yalnızca içinde yaşadığımız evleri değil, hayatımızın diğer alanlarını da sarsacak etkilere neden olan çok büyük bir doğal afettir. Yaşam sebebimiz olan sevdiklerimizi, canlarımızı, evlatlarımızı, anne babalarımızı, kardeşlerimizi, dost ve akrabalarımızı kaybediyoruz. Gözlerimizle buna tanıklık ediyoruz. Fiziksel yaralanmalarımız oluyor, çevremizde gördüğümüz asla kaldıramam dediğimiz pek çok acı olaya tanıklık ediyoruz. Manevi yıkımın yanında maddi kayıpları, hasarları da ne yazık ki çok ağır olmaktadır. Bir anda kendimizi güvende hissettiğimiz evlerimiz mezarımız haline dönüşebiliyor. Tüm bu nedenle deprem insan için en büyük psikolojik travmalardan biridir ve bu psikolojik sürecin çok iyi yönetilmesi gerekmektedir.
Açıkçası “Deprem Travmasında”, İnsanların travmayla başa çıkmalarına yardımcı olacak standart bir yöntem yoktur. Bireyin kişiliğine ve yaşam biçimine uygun, yaşama geçirilebilir nitelikte yöntemler gerekmektedir.
Peki şu anda bu felakete tanıklık eden bizler sevdiklerimize ve de bu felaketi bizzat yaşayan vatandaşlarımıza yardımcı olmak adına ne yapabiliriz, işte bu anlamda sizleri bilgilendirici bir yazı derledim, dikkatlice okumanızı ve paylaşmanızı çok rica ediyorum.
Öncelikle depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik yardımda; kişiye, yaşadıklarını ve duygularını rahatça belirtme olanağı vermek, zihinsel , bedensel rahatlamaya yani dinlenmeye olanak sağlamak, ulaşabildiği yakınlarının yardımını istemesi için cesaretlendirmek, travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmak çok önemlidir.
Deprem sürecini yaşayan kişi, konuşmak istemediği takdirde, buna zorlanmamalıdır. Kendisinin arzu ettiği bir zamanda duygu ve deneyimini paylaşabileceğini bildirmek, kişinin rahatlamasını sağlayacaktır. Konuşulduğunda, kişinin yaşadıklarını önemsizleştiren, deneyimini anlatmasına ve yaşamasına izin vermeyen, duyguları bastırmaya teşvik eden yorumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Travma, kişinin yaşamını yeniden düzenleme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa bile çaba sarf etmenin öneminin kavranması, psikolojik iyileşme açısından çok önemlidir. Kişi, iyileşmeye, çok zor bir yaşam sürecinden geçtiği gerçeğini kabul ederek başlamalıdır.
Deprem sonrası keder ve matem kaçınılmaz olsa dahi her travmatik olay gibi yaşanan bu sürecin bir süre sonra giderek etkisini kaybetmeye başlayacağı gerçeği olabildiğince göz önünde tutulmalıdır. Travma sonrası stresin yol açabileceği dikkat ve odaklanma sorunları nedeniyle, kaza yapma olasılığı artmış olabileceğinden, motorlu araç kullanma, yemek pişirme veya başka dikkat gereken aktiviteler sırasında çok özenli olunması gerekecektir.
Beyin, toplam enerji tüketiminin % 20-25’inden sorumludur. Psikolojik süreçler, beynin beslenmesiyle yakından ilintilidir. Dengeli beslenme, uyuyabilme ve beynin oksijen kaynağını arttırmayı hedefleyen hafif egzersizler, duygu durum düzelmesinde büyük önem taşır. Travma etkisiyle sinir sistemi ajite olduğu için, bunu daha da arttıracak olan çay, kahve, kola ve sigara tüketimi sınırlandırılmalıdır. Yaşanan ruhsal sıkıntının bastırılmasında alkol ve uyuşturucu ilaç kullanımı ise kısa veya uzun vadede yeni sorunlara yol açabileceğinden bunlardan olabildiğince kaçınılmalıdır.
Rahatlatıcı müzik dinleme, nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yan etkisiz ve yararlı yöntemlerdir. Günlük yaşamı düzene koyan bir plan yapılması, belirsizlik endişesini azaltmada yardımcıdır. Rutin çalışma yaşamına dönülemese bile, günlük aktivitelere başlamak, boşluk duygusunu ve onun yaratacağı kısır düşünce döngüsünü azaltmada yararlıdır.
Kendisinden daha zor durumdaki insanlara yardımcı olunması, yardım alan için yaşamı kolaylaştırmanın yanı sıra yardım edene de yararlı olmanın getirdiği rahatlama duygusunu verecek ve kısır düşünce döngüsünden çıkmasına yardımcı olacaktır.
Bir günlük tutmak, duygu ve düşünceleri dışa vurmanın güvenli bir aracı olmanın yanı sıra kişinin iç dünyasını yazılı bir gerçekliğe dönüştürerek, üzerinde çalışılabilecek, olumlu değişimler yapılabilecek somut bir zemin yaratacaktır. Olay anına zihinsel geri dönüşler yaşamak ve uykuda kâbuslar görmek sıkça karşılaşılan durumlar olmakla beraber, zamanla bu bulguların azalması beklenir. Yukarıda söz edilen yöntemlere rağmen kişi, iki haftayı geçen bir süreden sonra hâlâ çok yoğun korku ve keder yaşıyorsa, günlük yaşama geri dönmekte zorlanıyorsa, kendisine veya etrafa zarar verme riski taşıyorsa, profesyonel destek sağlanması kesinlikle düşünülmelidir…
Kimden Yardım Almalı? Doktorlar, akıl sağlığı uzmanları (psikiyatristler, psikologlar ve psikolojik danışmanlar ve sosyal hizmet uzmanları), destek için başvurulacak profesyonellerdir. Tedavinin amacı kişiye, stresle ve söz konusu olduğu takdirde matemle başa çıkma becerilerini kazandırmak olmalıdır. Uygun görülen durumlarda, ilaç tedavisi gerekebilir.
Japonlar ve Deprem
Hatırlarsanız 11 Mart 2011 tarihinde Japonya, dünya tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. Büyük depremi takiben ortaya çıkan tsunami, yol açtığı yıkımla, tüm dünyayı dehşete sürükledi. Bu felaketin, başka toplumlar için en şaşırtıcı yanı ise, Japon halkının tepkisiydi. Japonların, olanları büyük bir tevekkülle kabullenmeleri, uygar ve düzenli bir biçimde kendilerine sunulan yardım hizmetlerinden yararlanmaları, başkalarının haklarına saygı gösteren paylaşımcı davranışları ve kayıpları için sessizce matem tutmaları, dünyada benzer durumlara verilen tepkilerden çok farklıydı.
Bir felaket anında, kendisi de mağdur durumdayken, başkalarının gereksinimine önem verme, Japoncada ‘’mono no aware’’ olarak adlandırılır. Bu tutum, Japonların, yapılacak bir şey olmadığında, onu olduğu gibi kabullenmenin gerekliliğine ve yaşamda hiçbir şeyin kalıcı olmadığına dair sahip oldukları toplum bilincine dayanır.
Batı değerlerinde insanın temel hedefi, acı ve sıkıntı verici deneyimlerden olabildiğince uzaklaşarak, haz verici deneyimlere yönelmektir. Bu algı kişiyi, gerçekliği yadsımak için çılgınca bir çabaya sürüklemektedir. Japon değer sistemine göre, değiştirilemez olana direnmek ve insan ömrü gibi geçici olanı kalıcı kılmaya çalışmak, acı çekmekten başka bir sonuç vermez. Bu tutum, gerçekliği bilinçsizce reddetmek değil, tam tersine, gerçeği olduğu gibi kabullenip, onu en iyi biçimde yaşanılır hale getirmek için çaba sarf etmek demektir.
Bir “Japon ruhsal iyileşme metodu” olarak ‘Morita Terapisi’ bu noktada, Japonların yaşam felsefesini yansıtan ve bugün Batı tıp dünyasında da giderek önem kazanan bu ruhsal tedavi yöntemine dikkat çekmek uygun olacaktır.
Morita terapisi, 20. yüzyılın ilk yarısında, Tokyo Jikei Üniversitesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Dr. Shoma Morita (1874-1938) tarafından geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir.
Dr. Morita’nın, Japonya’da terapi prensiplerini oluşturduğu dönemde, Avrupa’da da Dr. Sigmund Freud, bilinçaltını tanımlamıştır. Dr. Morita, bu metodu başlangıçta, Japonca “Shinkeishitsu” adı verilen anksiyete nevrozunun tedavisi amacıyla geliştirmiş, zamanla bu yöntem pek çok ruhsal yakınmada kullanılmaya başlanmıştır.
Dr. Morita, duyguların değiştirilemez doğal süreçler olduğunu söyler. Onları değiştirmeye çalışmak, yalnızca daha fazla derinleşmelerine yol açar. Yapılması gereken, duyguları olduğu gibi kabul etmek (arugamama) ve yapılması zorunlu ne varsa, duygulara rağmen yapmaktır. Bu durum, duyguların da zamanla değişmesine yardımcı olur. Örneğin, utanmaya rağmen topluluk önünde sunum yapmak, birkaç kereden sonra giderek bu duygunun aşılmasını sağlayacaktır. Dr. Morita, karakteri belirleyenin duygular değil, davranışlar olduğunu bildirir. Morita terapisinde ilk adım, duyguların farkına varmak ve bu duygulara yol açan koşulların değiştirilebilir olup olmadığını anlamaktır. Değiştirilebilir koşulları değiştirip, değiştirilemeyecek olanları kabul etmek gerekir. Bu ise ancak, yaşanan ana ciddi bir odaklanma ve yapılması gerekenleri yapmakla olasıdır.
Olumsuz duygulara odaklanarak bencilce geri çekilmek yerine sorumlulukların üstlenilmesi gerekir. Morita terapisi, yaşamsal zorluklar karşısında verilen sıkıntı tepkilerine, depresyon, panik atak, bağımlılık gibi tanılar koyarak, önce bu duygusal durumları düzeltip sonra davranışların değişmesini bekleyen Batı psikolojisi yaklaşımından farklıdır. Morita terapisi, kişiyi en hızlı biçimde kendi dar dünyasından çıkıp, yaşamın içinde yer almaya çağırır ve bence de süreçte ki en doğru terapi de budur.
SONUÇ OLARAK; Deprem, kişinin yaşamını can, mal ve anlam boyutlarında tehdit eden önemli bir stres unsuru olduğundan, tepki olarak ciddi psikolojik, sosyal uyum ve performans sorunları yaratmaktadır. Deprem felaketinin sıkça gerçekleştiği ülkemizde, insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi, bedensel ve psikolojik etkilere yönelik kendi kendine ve yakınlarına yardım konusunda eğitilmesi, gerekli durumlarda profesyonel destek olanaklarından yararlanabilmesi, toplum sağlığı açısından, en az yapıların imarı kadar önem taşımaktadır.
Nuran Özsöz /Uzman psikolojik Danışman
KAYNAKLAR 1. U.S. Geological Survey Historic World Earthquakes. Site: http://earthquake.usgs.gov/earthquakes/world/ historical.php/ 2. Barinimmune: Walter Cannon: Homeostasis, The Fight-or-Flight Response. Site: http://www.brainimmune.com/index. php?option 3. Psychosocial Effects of Eartquake, Peter Gluckman. Site: http://www.stuff.co.nz/the-press/opinion/ perspective/6892800/Psychosocial-effects-of-theearthquakes. 4. PostTraumatic Stress Disorder (PTSD) by National Institute of Mental Health Site: http://www.nimh.nih. gov/health/topics/post-traumatic-stress-disorder-ptsd/ index.shtml 5. Earthquake and Tsunami near Sendai, Japan. NASA Earth Observatory Site: http://earthobservatory.nasa.gov/NaturalHa- 155 Ş. Nakajima, Deprem ve Sonrası Psikolojisi zards/view.php?id=49621 6. Japanese Eartquake Yields Clues to PTSD. Elizabeth Norton. Science Now. Site: http://news.sciencemag.org/sciencenow/2012/05/ japanese-earthquake-yields-clues.html 7. Living Through and Surviving Traumatic Events. Medical Wellness Archives 2005: Volume 2, Number 2. Site: