Korku ve Kaygıyı Yaratan Zihniniz

korku,kaygı ve endişe

Korku ve Kaygıyı Yaratan Zihniniz. Onu Yok Edecek Olan da, O Zihni Yöneten Sizsiniz                                                                                                                                                                                                                        

“Korku duygusu” ile “kaygı duygusu” çok yakından ilişkili duygulardır. Korku ile kaygı bu kadar yakın duygular olmalarına rağmen aralarında fark vardır. Korku daha çok somut olarak bir anda ortaya çıkan tehlikelere karşı gösterilen bir tepki iken kaygı gelecekle ilgili endişeleri içermektedir. Kısacası kaygı daha çok zihnin yarattığı ve büyüttüğü bir şeydir.

Örneğin; yoldasınız ve büyük bir köpek bir anda üzerinize doğru koşmaya başladı, bu durumda korku tepkilerini vermeniz doğaldır. Kaygı ise gelecekte ortaya çıkabilecek ve bizim ya da sevdiklerimizin hayatınızı tehlikeye sokabilecek her şeye karşı zihnimizin ürettiği kaygı ve endişe verici düşünce ve bu düşüncelerin ürettiği duygu ve bedenimizdeki değişikliklerdir. Kaygının en iyi örneklerinden birisi ülkemizde milyonlarca öğrencinin girdiği sınavlarda yaşanmaktadır. Özellikle sınav öncesinde birçok öğrenci kaygı duymaktadır. Kaygının kaynağı belli değildir. Kaygılanan kişinin hayatında korkudaki gibi somut bir tehlikeden, durumdan bahsedilemez. Korku ile karşılaştırıldığında kaygı, daha yaygın, daha yavaş ortaya çıkan tanımlanması daha zor daha uzun süren belirtileri olan bir duygudur. Ayrıca korktuğumuzda verdiğimiz tepkiler ile kaygılandığımızda duyduğumuz hisler de aynı değildir. Korktuğumuzda baş dönmesi iç bulantısı sersemlik duygusu gibi bedensel bazı belirtiler görülür ancak kaygı durumunda ise daha çok uykusuzluk ya da aşırı uyku hali, huzursuzluk, mutsuzluk, iştahsızlık, kas gerginliği ve aşırı panik gibi daha çok psikolojik, ruhsal sıkıntılar baş gösterir.

Korku ve kaygıyı kim yaratıyor?

Kaygı ve endişeyi yaratan elbette zihnimiz. Zihin almış olduğu iç ve dış verilere ( referanslara) dayanarak durmadan düşünce üretir. Üretilen bu düşünceler kaygı ve endişe verici ise farkında bile olmadan kendimizi çok büyük bir panik içerisinde bulabiliriz. Başı boş bırakılmış bir zihin dizginleri elinizde olmayan bir at gibidir ve bizi nereye götüreceği ya da nerede, ne şekilde üzerinden atacağı hiç belli olmaz. O yüzden dizginler hep elimizde olmalıdır kısacası her an her saniye zihnimizde hangi düşünce tohumlarını ektiğimizin bilincinde olmalıyız.

İnsan öğrenen bir varlık, sürekli ve hiç durmadan bilinçli ve bilinçdışı (farkında olmadan) öğreniyoruz. Peki öğrendiğimiz her şeyden nasıl etki alıyoruz? Olumlu mu? Olumsuz mu?  

Doğduğumuz andan itibaren öğreniyoruz, hatta beynimizde öyle bir bölüm var ki, sürüngen beyin olarak tabir edilen, atalarımızdan itibaren genetik kodlarla bir çok şeyi öğrenmiş olarak geliyoruz. Bununla birlikte doğduğumuz coğrafya, kültürümüz, değerlerimiz, İnançlarımız, maddi koşullar, ailemizin eğitim seviyesi, aldığımız eğitimler kısacası tüm öğretilenler ve öğrendiklerimizle biz oluyoruz. En ilginci de aynı coğrafya da aynı aileden doğsak bile, fiziksel olarak benzerlikler göstersek bile, kişilik ve karakter olarak, düşünce, duygu ve davranış yapısı olarak çok farklı olabiliyoruz. Aynı şeye bakıp çok farklı şeyler görüp, algılayabiliyoruz.

Daha çocukken endişe, kaygı ve korkularla tanışıyoruz. Ailemizin düşünce yapısı, hayata bakış acısı, pozitifliği ya da negatifliği, enerjileri, ruh hali her şey bizi çok etkiliyor. Çocukken henüz bilinçli bir yapıda olmadığımız için her şeyi bilinç süzgecimizden geçirmeden direk alıp kabul ediyoruz. Ta ki bilinçlenip hayır ben bunu kabul etmiyorum, bana göre bu doğru değil diyene kadar. Ne yazık ki bir çok insan tek başına kendisi tanıyıp çözemiyor. Düşüncelerinin, zihin yapısının,  kalıplaşmış inançlarının, kabul ettiklerinin ve de etmediklerinin, hayata, insanlara bakış açısının kendisini nasıl kısıtladığının, en büyük düşmanının da yine kendisi olduğunun farkında olmadığı sürece değişemiyor ve ilerleyemiyor.

İşte profesyonel bir koç ( işletme koçu, yönetici koçu, yaşam koçu ve öğrenci koçu ) olarak bana gelen iş insanlarının, öğrencilerin, ebeveynlerin kısaca koçluk yaptığım herkesin, kullandığı sözcüklerden, kendilerini ifade ediş biçimlerinden, tüm kör noktalarının farkına varabiliyor, içine düştüğü gediklerini, nerelerde boğulduğunu, motivasyon ve heyecanını nerede kaybettiğini, potansiyeli ile performansı arasındaki uçurumu çok rahatlıkla görebiliyor kısacası dizginleri bırakmış bir süvari olarak zihnin yani atın kontrolünde olduğunu fark edip, fark ettirebiliyorum.

Farkında dahi olmadan kaygı, endişe ve korkuların esiri oluyoruz.

İsterseniz günümüzün en önemli konusu olan KORONA VİRÜSÜ örneğini ele alalım. Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ( Covid-19 )şu an itibarıyla dünyanın 60 a yakın ülkesine yayılmış durumda. Ne yazık ki 2 gün önce ülkemizde olduğu Sağlık Bakanı tarafından resmi olarak açıklandı.

Corona Virüsü ile ilgili panik olmadan, kendi kaygı, korku ve endişelerimizi nasıl yönetebiliriz.  Bilmemiz gereken en önemli şey bu süreci paniğe kapılmadan çok iyi yönetmek zorunda olduğumuzdur.  Bu konu ile ilgili hem iç hem de dışarıdan aldığımız referansların bizi nasıl etkilediğinin ve nasıl bir ruh hali içerisine girip nasıl bir düşünce, duygu ve davranış ürettiğimizin farkında olmalıyız. Felaket tellallığı yapmamalı ve yapanlara da asla itibar etmemeliyiz. Kısaca kendi zihnimizin (atımızın) dizginlerine sahip çıkmalıyız.  Duyduğumuz her şeye hemen inanmamalı, doğruluğunu araştırmalıyız. Resmi makamlardan gelen yazı ve açıklamaları dinlemeliyiz. Sosyal medyadaki her paylaşılan bilgiye asla itibar etmemeliyiz. Sakin olmalı ve zihnimize sürekli sakin kalmayı kodlamalıyız. İlgili makamlar, özellikle Sağlık Bakanlığı ve resmi sağlık kuruluşlarının alınacak tedbirler konusundaki açıklamalarını dinleyip onları yerine getirme konusunda dikkatli davranmalıyız.

Unutmayalım ki Panik duygu ve enerjisi daha çok panik olacağınız şeyleri önünüze sunar. Şu nu kesinlikle kabul ediyorum, ölüm korkusu büyük bir korku ancak nerede, ne zaman ve ne şekilde öleceğimizi asla bilemeyiz. Virüs ten kaçarken başka bir şeye de yakalanabiliriz. Açıkçası söylemek istediğim şu biz tedbirlerimizi alıp, üzerimize düşen tüm sorumlulukları eksiksiz olarak yerine getirmeliyiz. Korku ve kaygımızı büyütmek yerine ben üzerime düşeni yaptım, rahatım, korunuyorum, güvendeyim enerjisini önce kendi içimizde hissetmeli  ve bu enerjiyi büyütmeli  ardından da dışarıya bu enerjiyi ve duyguyu yansıtmalıyız.

Bunları çok rahatlıkla yapabileceğimize inanıyorum. Bu bizim elimizde, unutmayın, sizler güçlü süvarilersiniz,  zihninizi (atınızı) başıboş bırakırsanız onun kölesi olursunuz. Peki köle olarak yaşamak ister misiniz? Ben HAYIR dediğinizi duyuyorum.

Kalın sağlıkla ve huzurla

Nuran Özsöz

Bir cevap yazın