Psikolojik Danışman, Yaşam Koçu ve bir öğrenci koçu olarak bu yazımda hepimizi çok yakından ilgilendiren çok önemli bir değinmek istedim. Aslında uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bu yazının hepimize büyük bir farkındalık katacağının da altını önemle çizmek isterim.
2020 Mart ayı itibarıyla tanıştığımız Covid-19 bir diğer adıyla korona virüsü ne yazık ki insanoğlu’na acımasızca darbe indirmeye devam ediyor. Ancak bu sürecin bana göre en çok etkileneni çocuklarımız özellikle de öğrenci olan evlatlarımız. Tabi ki bu etki öğrencinin yaşına, bulunduğu sınıfa, bulunduğu devlet ya da özel okulunun imkanlarına birde ailenin sahip olduğu imkanlara göre de çok farklılık arz ediyor.
Peki neden bu süreçten en çok çocuklarımız / öğrenciler etkilendi? Öncelikle eğitim ve öğretim sürecinde tüm taşlar yerli yerinden oynadı. Ne yazık ki bu sürece çok hazırlıksız yakalandık. Bir anda okullar kapandı, bir anda on-line dersler başlayamadı, başladıktan sonra internet ve teknolojik bazlı eksiklikler yaşandı ( yaşanmaya da devam ediyor ) yüz yüze eğitimle disipline etmekte zorlandığımız çocuklarımızı ekran karşısında tutmakta büyük sıkıntı yaşandı, yaşanıyor. Düşünsenize pandemi öncesi biz eğitmenler çocuklarımızı bu dijitalleşmeden, teknolojinin getirdiği tüm sıkıntılardan nasıl kurtaracağımızın çözüm yollarını ararken ( özellikle de bunun en büyük olumsuz yan etkisi dikkat dağınıklığı ) bir anda tam da bu sorunun en dibini yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Bununla birlikte evde kapalı kalmaları, akranlarıyla iletişim kuramamaları, sosyalleşememeleri, her şeyden önemlisi derslerinden geri kalmaları ve bir de tabi ki yaşanan ve yaşanması öngörülen senaryoların üzerlerinde yarattığı olumsuz etkiler ve de belirsizlik. Dolayısıyla tüm bunlar öğrencilerin psikolojilerini olumsuz yönde etkiliyor.
Yaşanan tüm bu karmaşalar aileleri de ne yazık ki çok etkiliyor. Özellikle evde olan ebeveynler çocuklarına karşı nasıl ve ne yapacaklarını bilemiyorlar, bir çoğu çocuklarına söz geçiremiyor. Birçok veli bu süreçte işini kaybetti. Bir çoğu da evden çalışıyor. Düşünsenize tüm aile bir anda hayatlarının bütününü; iş, eğitim, öğretim, sosyal hayat, bir anda evlerinin içine sıkıştırmak zorunda kaldı ve neredeyse herkes çıldırmak üzere.
İnanıyorum ki bu süreci bir şekilde atlatacağız, asıl sorun atlattıktan sonra bizi bekleyen en büyük sorunlar ne olacak ve biz bunları en hızlı nasıl çözebiliriz? Bu anlamda tüm dünya da çalışmalar yapılıyor, projeler var ve bende bu çalışmaları tarayarak öngörülen sorunları sizlerle paylaşmak istedim.
Ekstra öğrenci desteğinin gerekliliği;
Evde geçirilen haftalar ve aylar sonunda, öğrenciler öğretmenlerinin yüz yüze desteğini kaybetmiş olacaklar. Pek çok küçük çocuk yoksulluk ve stres yaşamış olacak. Aile fertlerinin hastalandığını ya da daha kötüsünü görmüş bile olabilirler. Dışarıda oynamak için çok az fırsata sahip olma ihtimalleri yüksek.
COVID-19 salgını süresince, tüm dünyada aile içi şiddet ve velayet düzenlemelerine yönelik çatışma oranlarının arttığını biliyoruz.
Pek çok çocuk, okulların onlara öğrettiği alışkanlıkları kaybetmiş olacak – bir çember şeklinde oturmak, sıra beklemek, nasıl dinleyeceğini ve işbirliği yapılacağını bilmek gibi. Öğrencilerin bir kısmı travma sonrası stres belirtileri gösterecek.
Birçoğu akıllı telefonlara bakarak ya da bilgisayar oyunları oynayarak saatlerini geçirmiş olacak.
Daha yoksul ve daha varlıklı evlerden gelen çocuklar arasındaki öğrenme açığı hiç şüphesiz daha da artmış olacak.
Hükümetler yaklaşan tasarruf tedbirlerini öngörüyor olsalar da, aslında ek kaynaklara ihtiyacımız olacak. En zor öğrenen ve en hassas çocuklarımızın diğerlerine yetişmeleri ve dengelenmeleri için danışmanlara, ruh sağlığı uzmanlarına ( psikolojik danışman, psikolog ve psikiyatrlara) ve destek öğretmenlere ihtiyacımız olacak.
Mutluluk ve sağlığa öncelik verilmesi
Duygusal, fiziksel ve ruhsal mutluluk artık bir heves olarak görülüp göz ardı edilmeyecek. Bu krizden önce, öğrenci mutluluğunun öğrenmeyi engelleyebileceğine dair çeşitli araştırmalar vardı ama sayıları azdı.
Bu dönemde ise şu çok açık: Öğretmenlerinin ilgisi ve desteği olmadan pek çok çocuğun kendini iyi hissetmesi ve odaklanması zor olacak. İyi hissetmek, başarılı olmanın bir alternatifi değil, başarı için bir ön koşul. Özellikle de hassas öğrencilerimiz için.
Bana sorarsanız en önemli konu öğretmenlerimizin fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığının önemsenip bu konuda ele avuca gelir çok ciddi çalışmaların yapılması ve öğretmenlerimizin de kendilerini sadece kendi branşları konusunda değil asıl bu alanlarda geliştirip öğrencilerine destek olması çok önemli.
Öğretmenlere daha fazla minnet duyulması
Öğretmenler COVID-19’un isimsiz kahramanları arasında yer alıyor: Uzaktan öğrenme için kaynak ve rehberlik sağlamak, çocuklarla ve ebeveynleriyle iyi olduklarından emin olmak için bağlantı kurmak ve bunu bazen evde kendi çocukları varken yapmak.
Ebeveynler öğretmenlerin yaptıklarını daha fazla takdir etme noktasına geldiler.
Ebeveynlerin iki ya da üç çocukla tüm gün evde olmaları yeterince zor. Birçoğu, bir sınıfta 25-30 veya daha fazla çocukla birlikte olmasının ne kadar zor olduğunu kesinlikle fark edecektir. Çalışma hayatı bir dereceye kadar normale döndüğünde, pandemi sürecinde çalışmaya devam eden insanları artık hafife almıyor olacağız. Öğretmenler de bunlar arasında olacak.
Mesleki beceriler ve eğitim
Pandemi, küresel ekonominin temel arzlar konusunda ne kadar kırılgan olduğunu ortaya çıkardı. Bu yüzden bazı ülkeler temel üretimi tekrar kendi içinde yapmaya geri dönecektir. Bu da mesleki becerilerin ve eğitimin yaygınlaşmasına ve bu eğitimleri veren okulların statülerinin yükselmesine sebep olacak. Çünkü hepimiz market çalışanları, inşaat işçileri, sağlık görevlileri gibi en temel işleri yapan çalışanlara ne kadar bağımlı olduğumuzu ve onlara daha fazla değer vermemiz gerektiğini açık bir şekilde gördük.
Eğitimde teknolojinin yeri
COVID-19 salgını sırasında, evde öğrenmeyi destekleyecek teknolojiyi bulmak için çılgın bir mücadele yaşandı. Pek çok ülkede, öğrencilerin bir kısmının evde internet erişiminin veya dijital cihazlarının olmadığı bildirildi (Kanada’da bile bu oran yüzde 30).
Maddi durum kötüleştikçe, yoksulluk sınırındaki aileler internet hizmetlerini sürdürmek ile buzdolabını doldurmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalabiliyorlar.
Bu anlamda bütün dünya ülkelerinin tüm okullarını destekleyecek bir teknoloji erişim ve eğitimi için tutarlı ve kapsamlı bir ulusal yaklaşım geliştirmesi gerekiyor.
Kesinlikle daha iyi dijital kaynaklara ihtiyacımız var. Ancak yine de okullar açıldığında daha az teknoloji kullanacağız. Online öğrenmenin öğretmenlerin yerini alabileceğini düşünen herkes bu yanlış fikirden hızlıca dönecektir. Özellikle odaklanamayan ya da öz-düzenleme becerisi düşük olan çocuklarıyla eve kapanmak zorunda kalan ebeveynler.
Şu an uzun ve karanlık bir tüneldeyiz. Buradan çıktığımızda, aynı eskisi gibi devam etmek için mücadele etmek yerine yaşadığımız deneyimler üzerine derinlemesine düşünmemiz, eğitimi ve toplumu daha iyi bir yere getirmek için radikal adımlar atmamız şart ve bu kaçınılmaz bir gerçek. Yoksa çok ama çok uzun yıllar bu pandeminin etkileri seyretmek ve kayıp nesilleri konuşmak zorunda kalabiliriz.
Nuran Özsöz Psikolojik Danışman Yaşam ve Öğrenci Koçu